-
1 gönül vermek
отда́ть се́рдце кому -
2 gönül
- lü1) душа́, се́рдцеgönül işleri — серде́чные дела́
gönül maceraları — любо́вные похожде́ния
2) перен. жела́ние, охо́таokumağa gönülün var mı? — у тебя́ есть жела́ние учи́ться?
••gönül kimi severse güzel odur — посл. кого́ се́рдце полю́бит, тот и краси́в
gönül ferman istemez — погов. се́рдцу не прика́жешь
- gönül akıtmakgönül kocamaz — погов. душа́ не старе́ет
- gönül almak
- gönülünü almak
- gönül avlamak
- gönül bağlamak
- gönülü bulanmak
- gönül çekmek
- gönülü çekmek
- gönülü çelinmek
- gönülünü çelmek
- gönülden çıkarmak
- gönülden çıkarmamak
- gönülü çökmek
- gönülüne doğmak
- gönülüne dokunmak
- gönülünü düşürmek
- gönül eğlendirmek
- gönülünü etmek
- gönülünü yapmak
- gönülünden geçirmek
- gönülüne göre
- gönülünü hoş etmek
- gönül indirmek
- gönülü kalmak
- gönülü kanmak
- gönülü kararmak
- gönülünü kaptırmak
- gönülü kaymak
- gönülü kırılmak
- gönül kırmak
- gönülünden kopmak
- gönül okşamak
- gönülü olmak
- gönülünü pazara çıkarmak
- gönülü razı olmamak
- gönülünü serin tutmak
- gönülünü söndürmek
- gönülü takılmak
- gönülü varmıyor
- gönül vermek
- gönül yakmak
- gönülünü yaralamak
- gönül yıkmak
- gönülü yok -
3 yara
ра́на (ж)* * *1) ра́на; ране́ниеyara işlemek — гнои́ться ( о ране)
yara kapanmak — зажива́ть, зарубцева́ться, зараста́ть - о ра́не
açık yara — откры́тая ра́на
ağır yara — тяжёлое ране́ние
bıçak yarası — ножева́я ра́на
gönül yarası — серде́чная ра́на
kanayan yara — кровоточа́щая ра́на
2) дыра́, пробо́ина3) боль, страда́ние; го́реyara açmak — нанести́ ра́ну, ра́нить тж. перен.
yarasını deşmek — береди́ть чьи-л. ра́ны
yaraya şifa vermek — исцеля́ть тж. перен.
yarayı tazelemek — а) береди́ть ра́ну; б) береди́ть ду́шу / серде́чные ра́ны, расстра́ивать тяжёлыми воспомина́ниями
yaraya tuz biber ekmek — ≈ сы́пать соль на ра́ну, растравля́ть душе́вную ра́ну
••yarası olan gocunur — погов. ≈ на во́ре ша́пка гори́т
См. также в других словарях:
gönül vermek — 1) sevmek, âşık olmak 1934 te yepyeni bir Türkçeye gönül vermiş olan Atatürk, sonraki üç dört yıl içinde, daha ılımlı bir dil devrimine yönelmiş olabilir mi? T. Halman 2) bir şeyi sevmeye, istemeye veya yapmaya içten yönelmek, eğinmek, meyletmek… … Çağatay Osmanlı Sözlük
gönül — is., nlü 1) Sevgi, istek, düşünüş, anma, hatır vb. kalpte oluşan duyguların kaynağı Gönüllerin birbirine kaynaştığı o günler millî bayramlarımızdan biriydi. O. S. Orhon 2) mec. İstek, arzu Okumaya gönlün var mı? Birleşik Sözler gönül avcısı gönül … Çağatay Osmanlı Sözlük
meyil vermek — 1) eğiklik sağlamak 2) mec. ilgi göstermek, gönül vermek Her dilbere meyil verme / Ya sevilir ya sevilmez. Erzurumlu Emrah … Çağatay Osmanlı Sözlük
huzur vermek — gönül rahatlığı, dirlik vermek, dinlendirmek Bu müzik bana huzur verdi … Çağatay Osmanlı Sözlük
tarziye vermek — gönül almaya çalışmak, özür dilemek Yüzüme bakmadan bana tarziye verdi. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
pay vermek — 1) hisse vermek, bölüşmede bulunan parçalardan ayırmak Batı, beynini sömürdüğü insanlara kendi uyruklarına sağladığı konfordan pay verip gönül alır. H. Taner 2) mec. küçük büyüğe karşılık vermek, saygısızca davranmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
abayı yakmak — tkz. (birine) aşırı bir biçimde gönül vermek, tutulmak, âşık olmak Sen mi verdin ona gönül yoksa o mu yaktı sana daha önce abayı? O. C. Kaygılı … Çağatay Osmanlı Sözlük
MEYLETMEK — Bir tarafa doğru eğilmek. Bir tarafa yönelmek. * Sevgisini vermek, eğilmek. Gönül vermek … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
eğinmek — e Gönül vermek … Çağatay Osmanlı Sözlük
meyletmek — e, der, Ar. meyl + T. etmek 1) Eğilmek 2) Gönül vermek … Çağatay Osmanlı Sözlük
sevmek — i, er 1) Sevgi ve bağlılık duymak Çok az lakırtı söylediği için sevdiği arkadaşları bile kendisini iyice anlayamamışlardı. Ö. Seyfettin 2) Birine sevgiyle bağlanmak, gönül vermek Ne kadınlar sevdim zaten yoktular / Böyle bir sevmek görülmemiştir … Çağatay Osmanlı Sözlük